23 yaşındayım, yaklaşık 7 yıldır Edip Yüksel 'i takip ediyorum. Takip ettiğim süre boyunca beni yüzlerce farklı duyguya evirmiş olan güzel bir insandır. Bu güzel insanın da her güzel insan gibi eksiği vardır ancak günümüzde ve geçmişte yaşayan insanlar ile kıyaslandığı zaman yanlışlarını da görerek doğrularından yana olabilmek oldukça güzeldir.
Edip ağabeyin kitaplarını Ozan Yayıncılık veya onun kitaplarını satan kitapçılardan veya internet sitelerinden temin edebilirsiniz, ben şahsen kitabı temin edebilmek için Cağaloğlu 'na gittim ve bizzat Ozan Yayıncılık 'tan indirimli bir şekilde ve muhabbet ede ede satın aldım.
Her neyse memleketlim olan Edip Ağabey 'e dair konuşacak çok şeyim olabilir ama şuan kitaplarından birisi olan İlginç Sorular kitabını tanıtacağım. İleride Hz.Edip 'ten ve kitaplarından sıklıkla bahsedeceğim.
Elimdeki kitabı 11.baskı (önceki kitabı hediye ettim) ve kitap 200 küsür sayfadan oluşuyor. İsminden de anlaşılacağı üzere geneli teolojik anlamda olan ilginç sorulardan ve bu soruların cevaplarından oluşuyor. Şimdi kitabın birkaç cümlesini Edip ağabeyin izniyle (bilginin kutsallığına inandığı için izin almış kadar oldum) burada tanıtım amacıyla yazmak istiyorum. Birazdan alıntı yapacağım bu sayfada yer alan devir ve ıskat maalesef ki halen bizim oralarda (Doğu) halen uygulanan bir uygulamadır. Olur da yayınevinden birisi veya Edip ağabey bunu okursanız bu sayfanın ilk giriş cümlesi olan işin işit olarak yazılmış, düzeltirsiniz.
Kitap bu şekilde devam ediyor, keyifle okuduğum bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Daha sonra diğer kitapları da tanıtmaya çalışacağım. Şimdilik hepinize iyi okumalar diliyorum.
Edip Yüksel - İlginç Sorular Kitabı hakkında daha fazla bilgi için Google 'da Arama yapabilirsiniz.
Edip ağabeyin kitaplarını Ozan Yayıncılık veya onun kitaplarını satan kitapçılardan veya internet sitelerinden temin edebilirsiniz, ben şahsen kitabı temin edebilmek için Cağaloğlu 'na gittim ve bizzat Ozan Yayıncılık 'tan indirimli bir şekilde ve muhabbet ede ede satın aldım.
Her neyse memleketlim olan Edip Ağabey 'e dair konuşacak çok şeyim olabilir ama şuan kitaplarından birisi olan İlginç Sorular kitabını tanıtacağım. İleride Hz.Edip 'ten ve kitaplarından sıklıkla bahsedeceğim.
Elimdeki kitabı 11.baskı (önceki kitabı hediye ettim) ve kitap 200 küsür sayfadan oluşuyor. İsminden de anlaşılacağı üzere geneli teolojik anlamda olan ilginç sorulardan ve bu soruların cevaplarından oluşuyor. Şimdi kitabın birkaç cümlesini Edip ağabeyin izniyle (bilginin kutsallığına inandığı için izin almış kadar oldum) burada tanıtım amacıyla yazmak istiyorum. Birazdan alıntı yapacağım bu sayfada yer alan devir ve ıskat maalesef ki halen bizim oralarda (Doğu) halen uygulanan bir uygulamadır. Olur da yayınevinden birisi veya Edip ağabey bunu okursanız bu sayfanın ilk giriş cümlesi olan işin işit olarak yazılmış, düzeltirsiniz.
Syf 117: (Soru 20)
Bizim yörede birisinin ölümünden sonra devir ve ıskat denilen bazı dini vecibeler yapılıyor. İşin aslı nedir?
İşin aslı trajedidir. Alemlerin Rabbi 'nin bizim için razı olduğu en güzel sistemin, tarafımızdan nasıl dejenere edildiğinin en somut kanıtıdır. İslam dini, çeşitli olaylar ve dönemler vesilesiyle ihtiyaç sahiplerine yardım akışını sürekli kılmak ister. Ramazan, bayram, yemin bozma, oruç bozma yahut tutamama gibi hal ve zamanları fakirlere yardım aracı kılar. Ölen birisinin mirasından birazını ihtiyaç sahiplerine vermek de İslam 'ın bu yardımlaşma prensibinin bir gereğidir.
''Uzak akrabalar, öksüzler, yoksullar da (miras) taksim(in)de hazır bulunursa bir şeyler vererek onları da ondan rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin'' (Kur 'an 4:8)
Ne var ki bu güzel davranış biçimi, cahiller tarafından bir hayli gülünç duruma sokulmuştur. ''İskat'' kelimesi, düşürmek, yani sadaka vererek günah yükünü düşürmek anlamında kıullanılıyor. Çocukluğumda tanık olduğum ve şu sıralar da kırsal bölgeler de hala uygulanan bu ıskat ve devir işlemini anlatayım:
Diyelim ki köylünün birisi öldü. Köyün imam efendisine gün doğmuştur. Ölünün fakir ailesinin imam efendiden çekeceği vardır. Sıcağı sıcağına okunan hatimlerle ölünün varislerinden koparılanlar efendinin gözünü doyurmaz. Ölen kişinin varislerinin kendi başlarına sadaka vermesi de işine gelmez. Bu sadaka dağıtımını tekeline alması gerekir. O halde köylünün yapamayacağı bazı işlemler icat etmeli ve bunu ''din'' diye tanıtmalı.
Ruhbanların senaryosu hazırdır. Önce ölünün tüm açık günahları hesap edilmesi lazım. Örneğin ergenlik çağından ölümüne kadar namaz kılmadığı farzedilerek kılmadığı namaz sayısı bulunur. Bu sayı, o günün rayiç bedeline göre bir başka sayı ile çarpılır.Böylece verilmesi gereken sadaka bulunmuş olur. Hesap sonunda, verilmesi gereken sadaka, genellikle büyük bir miktardır. Bazen, ölünün ardında bıraktığı mirastan çok fazladır. Diyelim ki imam efendinin hesabına göre, kefaret olarak on milyon lira sadaka verilmesi lazım! Efendi, hesabı varislere bildirir. Varisler şaşkınlık ve korku içerisindedir. Zira bu parayı ödeyebilecek durumda değillerdir. ''Aman hocam, etme hocam' Ödeyemeyiz bu kadarını.'' derler. Köylünün gözünde hoca, Allah 'ın vekilidir. Yüzyılların dejenerasyonu ona bu şeytani imajı vermiştir. Ortaçağda papazların cennetin anahtarını satmasına benzer bir uygulamadır bu! Lanetli ruhbanlığın cahil halkın dinini istismadır bu!
Neyse, pazarlık sonucu diyelim ki köylü ancak yüz bin lira verebileceğini söyledi. Hoca bunu kabul eder. Fakat yapılmış olan hesaba da bir kılıf bulmalı. Yani Allah 'a da kabul ettirmeli!... Ama nasıl? Çözüm, yine ruhbanın düzmece kitabındadır: ''DEVİR''.
Şeriata uygun(!) bir kurtuluş ylu bulmalı! ''Hülle''yi dinimize sokan ruhbanlar bunu da kitabına uydururlar. Yüzbin lirayı bir hileyle on milyon yerine saymalı! Hoca, hemen bir çuval buğday hazırlatır. Bu çuvala yüz bin lira değer biçilir. Hile şudur: eğer bu yüzbin lira değerindeki çucal, bir fakire yüz kere verilirse 100 * 100.000 = 10.000.000 (on milyon) lira ödenmiş olur.
Çuvalın ağzı dikilir ve uzunca bir sopa geçirilir. Hoca, bir metre öteye, karşısına, seçtiği bir fakiri alır ve ortadaki çuvalı iki köylüye kaldırtarak otuz santim öteye karşısındaki adamına yaklaştırır. Bu arada hoca şu sözleri söyler:
-Sana falancanın ıskatı olarak bunu sadaka verdim. Daha önce yapılan anlaşma gereğince, adam şöyle cevap verir:
-Sadaka olarak kabul ettim ve size bağışladım.
Çuval tekrar hocaya yaklaşır. Hoca tekrar aynı şeyleri sözleyerek adamına gönderir. Adam kabul ettikten sonra hocaya tekrar hibe eder.
İşte bu 'aldım-verdim'li senaryo, bir çuvalın beşik misali hareketleriyle, yüz kere tekrarlanır. Yüzüncü kez, hocanın adamı, yüz bin lira değerindeki çuvalı kabul eder ve artık geri vermez. Böylece hem alan razı, hem veren razı, hem de akıllarınca Allah da razı olmuş oluyor!
Köyde bulunduğum sıralar, böyle ıskat-devir işlemlerine tanık oluyor ve çocukluk halimle bile yadırgıyordum. Hatta bir keresinde, ağır çuvalı kan ter içinde bir sağa bir sola götürenlere öneride bulunmuştum. Çuvalı bir halatla tavandaki kalasa assalar hiç yorulmadan salıncak gibi götürüp getirebilirlerdi. Köylülerin aklına yatan bu teklifi hoca efendi büyük bir ciddiyetle reddetti. Bu önerimi ''modernist bir bidat'' olarak değerlendirmişti. Üstelik Allah 'ı kandırmak kolay bir iş olmamalıydı.
Kitap bu şekilde devam ediyor, keyifle okuduğum bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Daha sonra diğer kitapları da tanıtmaya çalışacağım. Şimdilik hepinize iyi okumalar diliyorum.
3 yorum
Açıkcası yazınızı okumadan önce Ediz bey'i tanımazdım. Kendisine bu kadar yer ayırıp yazı yazmanız beni etkiledi. Ve kendim araştırmalar yaparak ilgimi çekmesi sağladım. Bir kitabını sipariş ettim gelişmeleri yazarım :)
Bu sitede genelde keşfedilmemiş ya da normalliklerin çok üzerine çıkılmış kişilerden bassediliyor.Gerçekten zaman ayırıp ara ara uğrak sitelerim haline geldi bu site:)
edip yükseli tanırım ama bu kitabı ben henüz okumadım. en kısa zamanda okunması gereken ve ders alınması gereken kitaplardandır diye düşünüyorum çok farklı boyutlarda