Taoculuğun büyük üçlüsü gök, insan ve yeryüzünden oluşur. Gök, yeryüzü, tanrı gibi, doğal bir anlama sahip değildir. Göğün tanrısallığı veya varlığı, yeryüzünün özdeği yansıtması gibi insan da ikisinin bileşimini yansıtmakta ve bu ikisi arasındaki aracıyı dile getirmektedir ve gök ile yeryüzü gibi iki değişiklik doğaya katılır. Bu aşamada insan 'yolda yüreyen' olarak değil de Konfüçyusçu kuramlara göre veya Taocu görüşe göre yetkin bir insandır. İnsan imparator olarak, göklerin oğlu olarak onların varlığında yansıtılmıştır. Yetkin olan insan, bütün Yin-Yang olanaklarının içerisinde, insanın doğasına özgü gizilgücüm bütünleşmesi anlamındadır. Bir bileşim olarak, aracı olarak, odaklaşmış durumu kapsar ve görünen karşıtlıkların temel birliğini gösterir. Yekin olan insan, böylelikle, dağılmanın temeline döner, belirli biçimsel kuralların görünen evrendeki bölümlerine kadar gider ve araştırır. O, bu tutumuyla Tao 'daki Yin-Yang ikililiğini çözümler. Nesnel olaylar evreninde tinsel varlıkla özdek, şu üç öğeden oluşan varlık alanı, gövdede, iki ayrı türden oluşan birlik içinde toplanır. İnsan, bu bağlama vardığında, gök ve yeryüzü niteliklerini, kendi doğasında hayvanların eğilim ve içgüdülerini, ayrıca tanrısal varlıklara yönelme baskısını, hepsini tao 'ya bağlamış ise, karşılaştırılabilir ve açıklayabilir. ''Gökyüzü, yeryüzü ve insan her yaratışın temelidir. Gök yaratır, yeryüzü besler, insan yetkinleşir.'' (Chung Yung, aus: The Book of Rites)
Üçlü, belli bir aşamada, ata-ana-oğul simgesine katılır görünmesine karşın, Hristiyanlığın üçlemesiyle bağlantılı değildir. O, bir simge içinde son iki öğenin bağlamında ortaya çıkan bir üründür, bu durum da gök ve yeryüzü 'bütün varlıkların atası-anasıdır' anlamındadır, kişisel bir üçleme değildir.
İnsan, bir odak varlık olarak, ortamın genel simgesi içindedir, insan, gökle yeraltı evrenlerinin buluşma yeridir. Bu iki evrene giden yol insandan geçer, o, gökle yer arasında süren oyunun denge ve uyumu olarak görülür. Ying-Yang simgesinde olduğu gibi, burada da tek sayıların önem ve mutluluk verici yorumu bulunur. Üç, bölünmeyen, ayrışmayan, ilk sayı insanın evrendeki yerini, yükümlülüğünü, dengesini sağlar. Bundan dolayı yetkin kişi bir yana çekilemez, 'dışlanamaz', tersine kendi doğal varlığı içinde göklere yere özgü bir biçimde iç içe olması, ölçüye ve uyuma dayanmaya olanak sağlar. Onun yeri üçlü varlıkta da yansıtılır. Bu üçlüde, gördüğümüz gibi, üstteki çizgi göğü, alttaki de yeri, ortadaki ise insanı yansıtır. Dört tinsel hayvandan biri olan kutsal kaplumbağa simgesi de buraya özgüdür. Onun sırtındaki bağa göğün kubbesi diye görülür, yine onun altındaki zırhı da yeryüzünü yansıtır. Onun gövdesi, orta yerde, ikililik evreninde, dıştan bakılınca ayrılıp yayılmış, içtense derli toplu bir bütün oluşturan insanı yetileriyle dile getirir.
Taoculuk ve Konfüçyusçuluk, insanlığın altın çağından ya da çok mutlu bir durumdan kaynaklanan eski, köklü bir geleneğin kalıtı ve koruyucusu sayılagelmiştir. Onun biçimsel yapısı aşamalıydı, bu aşamaların özdelliği de bütün toplum kesimlerinin gereksinimlerini yeterince gidermeye çalışmaktı; öyle ki, en yüzeysel anlayışlı bile, en iyi anlayışlıdan az değerli sayılabilecek bir aşamada değildi. Bu toplumun doruğunda imparator dururdu, imparator ise yerle gök arasında yetkin insanı ve birbirleriyle bağlantı kurma yerini simgeliyordu; o güneşin oğlu ve yeryüzünün egemeniydi (bu biricik imparator kılıç taşımazdı). İmparator, katına çıkan olursa, koltuğu güneye döndürülürdü, bu da Çin evrnbilim ve gökbiliminin Demirkazık denen yıldızla bağlantısı yüzündendi. Çin 'in kendini ortanın devleti diye tanımlamasının temel nedeni, onun, gök devletinin yansıyan bir örneği olarak yeryüzü devletini bu orta yere yöneltmesidir. İmparatorun ve egemen yöneticinin kişiliğinde göğün ve doğanın bölünmezliği, doğruluğu vurgulanır, nesnelleşir. İşte burada, iki varlık ortamının yasalarına aykırı davranışın gereği, kendiliğinden gündeme gelir, eylem karşılığını görür. Egemen yönetici 'yansız ve doğru' olma gereğindedir. 'Yetkin kişi, bütün varlıklar alanını bir bütünlük içinde kuşatan, gök gibidir. Ayrılıkçı, bölücü kişi de göğün altındaki dünyaya bozukluk ve kargaşa getirir.' (Kwan-Tzu, Buch xm.) Bu yansızlık yalnızca imparator ya da gelişigüzel bir yönetici için geçerli nitelik değildir, yöneticilik üstlenen bütün insanlar için, dahası bütün olağan insanlar için geçerlidir. Eylemsel olarak hepsinden gücü, çetini tutkunun tutsağı Ego 'nun yönetimi ele geçirme çabalarıdır. İnsan, göğün ve doğanın yasalarıyla uyum içinde yaşarsa, kendi gerçek odak yerini kazanabilir, bilgeler arasına girer, kendi uğraşında başarılı bir aracı kılınır. Ancak, doğayı kendi dileğine göre sömürmeye kalkışır ya da bilgenin bencillikten uzak tutumunu benimsemekten kaçınırsa, insanüstü bir büyüklenmenin ardınca koşarsa, birdenbire aracılık görevinden koparılır, tanrının ya da şeytanın oyuncağına dönüşür, güçlükler başlar. Bu konuda en çarpıcı, soğuk örneği Nietzsche verdi, bir bilinç bulanıklığı içine düştü; onun üstinsan 'a tapmaya yönelik görüşünden kaynaklanan yönetimsel çılgınlıklardı. Çağlar boyunca insancılık sunağının nice kendinden geçmiş tapınıcısı vardır, bu gökyüzünü bile kuşatmaya kalkışan, benzeri ve örneği bulunmayan yeryüzü insanının başından, gövdesinden fışkırmış, elinden iş kurtulmayan, üstün yaratıcı sayılan şaşılası bir varlıktır.
Taoculuk (Büyük Üçlü) - 1.Kısım hakkında daha fazla bilgi için Google 'da Arama yapabilirsiniz.
Üçlü, belli bir aşamada, ata-ana-oğul simgesine katılır görünmesine karşın, Hristiyanlığın üçlemesiyle bağlantılı değildir. O, bir simge içinde son iki öğenin bağlamında ortaya çıkan bir üründür, bu durum da gök ve yeryüzü 'bütün varlıkların atası-anasıdır' anlamındadır, kişisel bir üçleme değildir.
İnsan, bir odak varlık olarak, ortamın genel simgesi içindedir, insan, gökle yeraltı evrenlerinin buluşma yeridir. Bu iki evrene giden yol insandan geçer, o, gökle yer arasında süren oyunun denge ve uyumu olarak görülür. Ying-Yang simgesinde olduğu gibi, burada da tek sayıların önem ve mutluluk verici yorumu bulunur. Üç, bölünmeyen, ayrışmayan, ilk sayı insanın evrendeki yerini, yükümlülüğünü, dengesini sağlar. Bundan dolayı yetkin kişi bir yana çekilemez, 'dışlanamaz', tersine kendi doğal varlığı içinde göklere yere özgü bir biçimde iç içe olması, ölçüye ve uyuma dayanmaya olanak sağlar. Onun yeri üçlü varlıkta da yansıtılır. Bu üçlüde, gördüğümüz gibi, üstteki çizgi göğü, alttaki de yeri, ortadaki ise insanı yansıtır. Dört tinsel hayvandan biri olan kutsal kaplumbağa simgesi de buraya özgüdür. Onun sırtındaki bağa göğün kubbesi diye görülür, yine onun altındaki zırhı da yeryüzünü yansıtır. Onun gövdesi, orta yerde, ikililik evreninde, dıştan bakılınca ayrılıp yayılmış, içtense derli toplu bir bütün oluşturan insanı yetileriyle dile getirir.
Taoculuk ve Konfüçyusçuluk, insanlığın altın çağından ya da çok mutlu bir durumdan kaynaklanan eski, köklü bir geleneğin kalıtı ve koruyucusu sayılagelmiştir. Onun biçimsel yapısı aşamalıydı, bu aşamaların özdelliği de bütün toplum kesimlerinin gereksinimlerini yeterince gidermeye çalışmaktı; öyle ki, en yüzeysel anlayışlı bile, en iyi anlayışlıdan az değerli sayılabilecek bir aşamada değildi. Bu toplumun doruğunda imparator dururdu, imparator ise yerle gök arasında yetkin insanı ve birbirleriyle bağlantı kurma yerini simgeliyordu; o güneşin oğlu ve yeryüzünün egemeniydi (bu biricik imparator kılıç taşımazdı). İmparator, katına çıkan olursa, koltuğu güneye döndürülürdü, bu da Çin evrnbilim ve gökbiliminin Demirkazık denen yıldızla bağlantısı yüzündendi. Çin 'in kendini ortanın devleti diye tanımlamasının temel nedeni, onun, gök devletinin yansıyan bir örneği olarak yeryüzü devletini bu orta yere yöneltmesidir. İmparatorun ve egemen yöneticinin kişiliğinde göğün ve doğanın bölünmezliği, doğruluğu vurgulanır, nesnelleşir. İşte burada, iki varlık ortamının yasalarına aykırı davranışın gereği, kendiliğinden gündeme gelir, eylem karşılığını görür. Egemen yönetici 'yansız ve doğru' olma gereğindedir. 'Yetkin kişi, bütün varlıklar alanını bir bütünlük içinde kuşatan, gök gibidir. Ayrılıkçı, bölücü kişi de göğün altındaki dünyaya bozukluk ve kargaşa getirir.' (Kwan-Tzu, Buch xm.) Bu yansızlık yalnızca imparator ya da gelişigüzel bir yönetici için geçerli nitelik değildir, yöneticilik üstlenen bütün insanlar için, dahası bütün olağan insanlar için geçerlidir. Eylemsel olarak hepsinden gücü, çetini tutkunun tutsağı Ego 'nun yönetimi ele geçirme çabalarıdır. İnsan, göğün ve doğanın yasalarıyla uyum içinde yaşarsa, kendi gerçek odak yerini kazanabilir, bilgeler arasına girer, kendi uğraşında başarılı bir aracı kılınır. Ancak, doğayı kendi dileğine göre sömürmeye kalkışır ya da bilgenin bencillikten uzak tutumunu benimsemekten kaçınırsa, insanüstü bir büyüklenmenin ardınca koşarsa, birdenbire aracılık görevinden koparılır, tanrının ya da şeytanın oyuncağına dönüşür, güçlükler başlar. Bu konuda en çarpıcı, soğuk örneği Nietzsche verdi, bir bilinç bulanıklığı içine düştü; onun üstinsan 'a tapmaya yönelik görüşünden kaynaklanan yönetimsel çılgınlıklardı. Çağlar boyunca insancılık sunağının nice kendinden geçmiş tapınıcısı vardır, bu gökyüzünü bile kuşatmaya kalkışan, benzeri ve örneği bulunmayan yeryüzü insanının başından, gövdesinden fışkırmış, elinden iş kurtulmayan, üstün yaratıcı sayılan şaşılası bir varlıktır.
4 yorum
Taoculuk ilk kez duydum ve okuduğumda az da olsa bir şeyler anladım. Bu konular hakkında yeni yazıları beklerim.
evet bende bu konu hakkında daha önce hiç bir şey duymamıştım.Yazıyı özellikle okudum çok güzel bir paylaşım olmuş.Tebrik ederim
Teoculuk 'la bağlamınız gök, insan ve yeryüzü makaleniz şaşırtıcı hiç bu yönden düşünmemiştim..
Yeni şeyler öğrenmek insana huzur veriyor.Teşekkürler paylaşımınız için