“Eğer ne hâhî dad, ne dadi hâh.”
“Vermeyi istemeseydi, istemeyi vermezdi.”
Kendi haline bırakılmış hiç varlıkta ‘tükenmişlik sendromu’na rastlayamazsınız. Kendi haline bırakılmak demek, varlığının gizemini bilip, ona göre hareket etmektir. Sende olanı açığa çıkarma temrinleridir.
Çoğunlukla kafamız karışık, şaşkın şaşkın dolanıp duruyoruz ortalıkta. Sürekli neyi eksik ya da yanlış yaptığımızı düşünüyoruz.
Sözde, kendimizi hesaba çekiyoruz.
Aslında bu hesabın göründüğü kadar masum olmadığını, içinde kocaman, gizli bir kibir sakladığını anlıyorum şimdi.
Ve düşüne düşüne kendimizi nasıl tükettiğimizi.
İnsan tek başına her şeyin sorumlusu olamaz! O kadar uzun boylu değil.
Ve evet, insan o kadar uzun boyludur ki, tek başına kendi tükenmişliğine sebep olabilir.
***
Daha az tüketmenin huzurla doğrudan ilgisi olmalı. Tüketmek derken; hem kaynakları, hem birbirimizi, hem de kendimizi.
İçimizdeki bir türlü doymak bilmeyen o boşluğu dışarıdan bulduklarımızla doyurmaya çalıştıkça daha da yorulacağız.
Daha boşluğun ne olduğunu bile tanımlayamazken elimize ne geçerse ağzımıza tıkıştırmak ne büyük budalalık.
Oysa durabilsek bir müddet.
Durup halimizi, bizi, bizden iyi bilene anlatsak.
“Sen derdimin anlattıklarımdan daha çok olduğunu bilensin. Sen benim anlattıklarımın sadece kaygı ve korkularım olduğunu, aslın bambaşka olduğunu bilensin. Öyle cevap ver bana.” diyebilsek.
Bizi asıl tatmin edecek üretim kaynağının, kendi içimizden taşan olduğunu nihayet anlasak.
Bu durmanın ve dua’nın bizde neleri açığa çıkaracağına şaşkınlıkla tanık olacağız.
Ve belki de kendimizle “ilk” kez tanışacağız.
Bizi biz yapanın, sahip olduğumuz eşyalar ve kimseler değil, kendimizde açığa çıkmayı bekleyenler olduğunu anlayacağız.
Kendi içinde taşıdığı kaynaklara yabancı olan kimsenin, dış dünyadaki kişilere ve şeylere olan bağımlılığı hiç azalmaz.
O kaynakları tanıyıp, temrinlerle açığa çıkarmaya başladıkça tüketen ve tükenen insandan, üreten, üreyen insana dönüşme hali başlar.
Kendimizde keşfettiğimiz her kaynak, yeni bir doğumdur.
Bu doğumların sancısı ancak duayla şifa bulabilir.
***
Belki de, özümüzdeki eksikliği tamamlamanın yolu; bizde olanı cömertlikle paylaşmaktır.
Verirsem azalır mı diye korkmadan.
Seversem o da sever mi diye sorgulamadan.
Beklersem gelir mi diye yollara bakmayı ızdıraba çevirmeden.
Yolun kendisi öyle güzel ki…
Bir müddet duralım ve korkmadan artık.
Beslenmesine özen gösteren bir annenin sütünün hiç kesilmeyeceği gibi, kendini eğitmeye devam eden ve duada ısrarcı olan bir insanın kendinde açığa çıkaracakları da hiç kesilmez.
Bereket tam olarak burada.
Bir müddet duralım ve varlığımızı kendi haline bırakalım.