Ethan telefon açıp San
Carlos'a gelmemi istedi. Vardığımda, mutfağında telsi/, telefonunda birileriyle
konuşuyordu. Ben de ultra monitörlü oturma odasında Cellular Buyer's Guide, Dr. Dobbs
Journal, LAN Times ve GamePro dergilerini karıştırdım.
Mutfaktan çıktığında üzerinde
Intel t-şörtü vardı, onu daha önce takım kıyafcl ve kravat dışında bir şey
giyerken hiç görmemiştim. Üzerinde kot pantolon vardı "Bugün Cuma - 'kot
pantolon günü' dostum," dedi.
Kanepede yanıma oturdu, kahve
sehpasındaki dergileri yine geometrik olarak yerlerine koyarken bir sessizlik
oldu. Beyaz deri koltuğa yaslanırken kolunu sırtım» doğru attı.
BinaryFile
Transfer Monthly
dergisi hayatımda gördüğüm en sıkıcı dergilerden biriydi. "Penthouse
dergisine gönderilen mektupları, hiç kimsenin faik edemeyeceği şekilde sıkıcı
şeyler gibi şifreleyen bir şey olsaydı ne olurdu acaba? 'Ben küçük
bir batı koleji ikinci sınıf öğrencisiyim,' kelimelerini alıp,
'ITCUSözleşmesi 'nin teknik özelliklerinin frekans aralığına uygun değil,'
kelimelerine çeviren bir şifrelenn sistemi düşünsene. Amerikan Ordusu'nun çok
gizli operasyonları telsiz üzerinde Navajo yerlilerinin dilinde konuşmasından
beri geliştirilmiş en büyük şifrelem» sistemi olurdu."
Ardından sessizleşti ve
durgunlaştı ama arkamdaki kolunun tuhaf sıcaklığını hâlâ hissedebiliyordum.
Duruşumu düzelttim. Havada bir gerginlik vardı, Hollywood'da rol seçmelerindeki
kuzeyli bir okul öğretmeni gibiydi. "Senden istediğim önemli bir şey var
dostum," dedi. "Aman Tanrım - oldu işte... ban» asılıyor," diye
düşündüm ben de.
Ardından t-şörtünü çıkardı.
Soğukkanlılığımı kaybetmemeye çalışıyordum ama yine de Ethan tam olarak, eee,
benim tarzım olmadığı için gerçekten çıldırmıtk üzereydim. Aklımı okumuş gibi,
"Hıyarlık etme - üzerine atlayacak falan değilim ama senden bir iyilik
istiyorum."
"Oh?"
"Sakinleş, o tarz bir
iyilik değil." T-şörtünün altından ortalama bir vücut ortay» çıktı,
"Gördüğün gibi bir Todd sayılmam," dedi. Ve arkasını döndü, buııu
söylediğim için utanıyorum ama nefesim kesildi. Sırtı bandajlar, kurumuş kim,
gözenek bantları ile kaplıydı. Sanki kirli bebek bezleri sırtına yapıştırılmış
j^ılıl duruyordu. "Sorun... bunlar."
i "Ethan, bunlar da nesi?
Kaza falan mı geçirdim? İsa aşkına!" "Kaza mı? Kimin umrunda...
ozon... üçüncü sınıfta yediğim salamlı sandviç... yapımı video
gösterim biriminin önünde geçirilmiş fazladan bir saat. Sonuçta benim bir
parçam, Dan... tüm bu zarar... her ne haltsa. Et benlerim kötüleşti, ki sonsuza
kadar böyle olacak, belki de olmayacak."
Kafamı
çevirmeye çalıştım ama, "Bu çok aşağılayıcı," dedi ve yerinden kalkıp
«ve sehpasının üzerine, tam karşıma gelecek şekilde oturdu, bandajları gözümün
e sokuyordu. Yün, plastik ve derisine yapışmış vücut sıvılarının oluşturduğu
o-karmaşadan dolayı kendimden geçmiştim. Hiçbir şey söylemedim.
"Dan?" diye sordu. '"Evet..."
"Bu
bandajlardan kurtulmama yardım etmelisin." "Öyle mi?"
"Bu
iyiliği yapacak başka kimse tanımıyorum. Bunu biliyorsun değil mi, Dan?"
'"Kimse yok mu?" ! "Hiç kimse."
Biraz
daha baktım. "Doktor geçen hafta onları karayolundaki yapraklan ' 1er gibi
aldı. Ve siz gerizekalılar, hiçbiriniz ne diye bir dermatologa gidiyorum bana
sormadınız. Kimse sormayınca benim de anlatacak kimsem olmadı." "İsa
aşkına, Ethan -kepeklerin yüzünden gidiyorsun diye düşünmüştük."
"Bende kepek mi var?"
"Şey,
öyle çok fazla değil belki." Bandajlara dokundum. Corn Flakes taneleri '
kuruydular.
"Kepek
sorunum olduğunu mu söylüyorsun?"
"Ethan. Vücudundaki
sorunlardan bahsetmek, maaşından bahsetmeye benzer, setmezsin."
"Peki. Sen şunları
çıkarabilecek misin? Kaşındırıyorlar ve canımı yakıyorlar." "Evet,
tabii ki."
Mutfağa gidip hidrojen
peroksit solüsyonu, alkol ve şeritler halinde kesilmiş ' kumaş parçalan
getirdi. Önümde kahve sehpasına oturdu. Ben de bantlan teker fer sökmeye
başladım, bir yandan da sırtını silip deri parçalarım kopanyordum. an'dan
kopanlmış olanların miktarını düşününce dehşete kapıldım. "Konuşmaya devam
ediyorduk. Dermatolojinin son on yılda ne kadar önemli ilerleme kaydettiğinden
bahsetti. "Resmen vücudunun içine küçük bir kamera yorlarve doktor, 'İşte
sivilcelerin dünyayı böyle görüyor,' diyor. Sivilcelerinin e girip, dışanyı
gösteren kameralan var."
;Ona teşhisin ne olduğunu sordum. "Şşşş
dostum, bu sadece içimdeki şeytan, iş olduğunu umalım."
•Sonunda bütün plastik, yün,
kurumuş kan ve bandajlar gittiğinde, sırtı ayın ün kraterleri bir araya gelmiş
gibi gözüküyordu.